Öğretmen; öğretme işini görev
edinen kişiye denir. Öğretmenlik
bir meslektir. Kişinin öğretmen
olabilmesi için öğretmen
yetiştiren bir okulu bitirmesi
gerekir. İlkokullarda öğretmen
Sınıf Öğretmenidir. Sınıfın
bütün derslerini aynı öğretmen
okutur. Ortaokul ve Liselerde
ders öğretmenliği vardır. Meslek
okullarında dersler özel şekilde
yetiştirilmiş meslek
öğretmenleri tarafından işlenir.
Eskiden öğretmene "Muallim",
öğretmen yetiştiren okula da
"Muallim Mektebi" denirdi.
Ülkemizde öğretmen okulu ilk kez
16 Mart 1848'de açıldı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde
eğitime ve öğretime önem
verilmiyordu. Az sayıda okul
vardı cumhuriyetin ilanıyla
birlikte yurdumuzun her yanına
yeni yeni
okullar açıldı. Okul çağında
olanlar bu okullarda okumaya
başladı.
Atatürk, eğitimin, öğretimin
yayılmasından, yaygınlaşmasından
yanaydı. 1928 yılında Arap
harflerinin kaldırılıp yerine
bugün kullanmakta olduğumuz Türk
harflerinin kabulü tüm yurtta
sevinç yarattı. Halkın yeni
harfleri kısa sürede öğrenip
daha çok yurttaşın okur - yazar
olmasını sağlamak amacıyla yoğun
bir çalışma başladı. Okuma -
yazmayı yaygınlaştırmak için
okul çağı dışındaki yurttaşlara
okuma - yazma öğreten okullar
açıldı. Bunlara Millet
Mektepleri adı verildi.
Atatürk, Ulus Okulları dediğimiz
Millet Mektepleri'nde yazı
tahtasının başına geçerek
dersler verdi. Bakanlar kurulu
11.11.1928 günü yaptığı
toplantıda
Ata'yaUlus Okullar
Başöğretmenliği sanını
verdi. 24 Kasım Atatürk'ün
Millet Mektepleri
Başöğretmenliğini kabul ettiği
gündür.
Öğrencileri, öğretmenleri, okulu
çok seven Atatürk yurt
gezilerinde okullara uğrardı.
Sınıflara girer, sıralara
oturur, ders dinlerdi.
Öğrencilere sorular sorardı.
Öğretmenlerle konuşur, her yerde
öğretmenliğin üstün bir meslek
olduğunu anlatırdı.
Atatürk, öğretmenlerin Ulusal
Kurtuluş Savaşı'nda nasıl canla
başla çalıştıklarını yakından
izlemiştir. Yurdumuzun düşman
tarafından paylaşıldığı sırada
öğretmenler Öğüt Kurulları
oluşturarak halka ulusal
bağımsızlık, Ulusal Kurtuluş
Savaşı düşüncelerini yayıyordu.
Öğüt Kurulları dışında
öğretmenler 14 eğitim kuruluşu
ile birlikte Milli Kongre
Cephesini kurdular. Milli
Kongre Cephesi, düşmanların
İzmir'i işgal ettikleri günlerde
Sultanahmet Mitingini hazırladı.
Bu mitingin konuşmacılarından
çoğu öğretmenlerdi.
Başöğretmen Atatürk,
öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş
Savaşı'nda gösterdikleri
etkinliği hep övmüştür. Atatürk
yeni Türkiye'nin yaratılmasında
öğretmenlere büyük görevler
düştüğü inancındaydı. Çağdaş bir
ulus olmamız için eğitimin
yaygınlaşması gereğine
inanıyordu. Bu nedenle Atatürk
"Ulusları kurtaracak olan yalnız
ve ancak öğretmenlerdir."
Sözleriyle öğretmene verdiği
önemi ve duyduğu saygıyı en
güzel biçimde belirtmiştir.
Atatürk'ün 100. Doğum yıldönümü
olan 1981 yılında, 24 Kasımın
her yıl Öğretmenler Günü olarak
kutlanması kararlaştırıldı.
Öğretmenler Günü'nde öğretmenin
toplum içindeki yeri, değeri
belirtilir. Öğretmen sorunları
dile getirilir. Öğretmenler
Günü'nde; eğitime, öğretime
hizmet etmiş, saygınlık kazanmış
öğretmenler anılır. Gençlerin
yetişmesindeki katkıları
anlatılır. Mesleğe yeni giren
öğretmenler 24 Kasımda
Öğretmen Andı içerek göreve
başlarlar.
Öğretmen; yapıcı ve yaratıcıdır.
İnsan haklarına saygılıdır.
Öğretmen özverili, çevreye güven
ve inanç veren, içi insan
sevgisiyle dolu bir kişidir.
Atatürk; "Öğretmenler, yeni
nesil sizin eseriniz olacaktır."
demekle öğretmene yüklediği
sorumluluğu ve değeri
anlatmıştır.
Öğretmenler sevgi dağıtır.
İçimizi aydınlatır. Bizi doğruya
yöneltir. Bilgili kişiler
olmamız için çaba gösterir.
Dünyayı tanıtır. Öğretmen her
alanda yeniliği, yenileşmeyi
savunur. Gerçekleri anlatır.
Beceri ve yeteneklerimizin
gelişmesine yardımcı olur.
Kısaca analar doğurur,
öğretmenler yetiştirir.
AÇIKLAMA -2-
Bir
milletin milli, ahlâki ve
kültürel yönden güçlü ve
medeniyet bakımından kalkınmış
olması öğretmenlerinin üstün
çalışmalarına bağlıdır. Milli
birlik ve beraberliğimizin
teminatı öğretmenlerdir.
Bizleri ham bir madde olarak ele
alan öğretmenler, üzerimizde
titiz,dikkatli ve sabırlı
çalışmalar yaparak bizi
şekillendirirler. Duygularımıza,
ruhumuza, fikirlerimize ve
hayata bakışımıza en güzel
desenleri verirler.
Bize doğruyu, güzeli, iyiyi,
mertliği, milli duyguları ve
Atatürk ilkelerine bağlılığı
öğreten öğretmenlerimizdir. Biz
onların eseriyiz. Sıhhatini,
nefesini, enerjisini, gençlik
yıllarının hepsini bizim için
harcar.
ÖĞRETMENİM
"Öğrenci gözüyle öğretmen" adlı
yarışmada birincilik ödülü alan
yazı.
Ben
bir öğretmen çocuğuyum. İlk
öğretmenim de annemdir. Öbür
çocuklar gibi okula başlarken
yabancılık çektiğimi söyleyemem.
Yaşamım okulda başlamıştı. Ancak
okula başlamamla yeni bir sorun
önüme çıktı. Annemi öbür
çocuklarla paylaşmak zorunda
kalmıştım. Evde benim üzerime
kanat geren, bana bir çiçek gibi
özen gösteren annem, okulda ve
özellikle sınıfımızda bambaşka
biri oluyor, tüm çocuklar
onunmuş gibi onlara da aynı
sevgiyi gösteriyordu.
Dahası, onların sorunlarını eve
de getiriyor ve hepsiyle ayrı
ayrı
ilgileniyordu. Bu benim
kıskançlığımı arttırıyordu.
Özellikle "Ümmü"
ile çok ilgileniyordu. Bu siyah
saçlı, siyah gözlü, tombul
yanaklı köy çocuğu pek konuşkan
değildi. Teneffüslerde oyunlara
da katılmazdı. İçine kapanık,
sessiz bir tipti. Annem
teneffüslerde "Ümmü"
ile oynardı.
Ümmü'nün
sorununa çözüm bulabilmek için
ailesi ile sıkı bir ilişki
kurmuştu. Bu çalışma kısa sürede
meyvesini verdi.
Ümmü
oyunlara bizim çağırmamızı
beklemeden katılıyor,
çalışmaları ile de kendini
gösteriyordu. Annemin sevinci
sonsuzdu. Bir ödül almışçasına "Ümmü'yü
kazandım" diye seviniyordu.
Fakat sevinci uzun sürmedi.
Talihsiz bir olay
Ümmü'nün
yaşantısını alt üst etti.
Soğuk bir kış günü evde yalnız
kalan Ümmü,
sobayı yakmak istemiş fakat
yakamamış. Bakmış ki olmuyor,
kızgın odunların üzerine gaz
dökmüş ve kibriti yakmış. İşte
ne oldu ise o zaman olmuş,
sobadan fırlayan alevler
Ümmü'yü
sarmış. Dumanları gören komşular
eve koşmuşlar.
Ümmü'yü
yarı baygın halde kurtarmışlar,
yangını da bastırmışlar.
Ev
kurtuldu. Fakat
Ümmü
geçirdiği korku nedeniyle
konuşamaz oldu. Gösterildiği
doktorlar
Ümmü'yü ancak bir şokun
konuşturabileceğini söylemişler.
Annem
Ümmü'yü sıkıntılı
günlerinde yalnız bırakmadı.
Sınıfa getiriyor, onunla yine
ilgileniyordu.
Aradan iki ay geçti. Annem kalp
çarpıntısı geçirerek derste
rahatsızlandı. Rengi sararıyor,
nefes almakta güçlük çekiyordu.
Babam bir taksi getirdi, annemi
bir battaniye içinde sarsmadan
arabaya yerleştiriyorlardı ki;
kekeleyen bir ses işitildi.
"Öğretmenim ne olur iyi ol, seni
çok seviyorum." Hepimizden önce
annem tanıdı sesin sahibini.
Ümmü'ydü
bu.
Annem kapalı gözlerinin ardından
sızan yaşlarla, "Ah ne güzel
Tanrım.
Ümmü de konuştu." dedi.
Ben
de Başöğretmen Atatürk'ümün
eğitim ordusunda öğretmen
olacağım.
Ben
de bilgisizliğin karanlığına
ışık tutacağım. Yurdumun
çocuklarına bilgiden taç
öreceğim. Öğrencilerimin
gönüllerinde yaşayacağım.
Özlem ÖZTUĞ
KONUŞMA
Sevgili Arkadaşlar!
Harf devrimini yapan Mustafa
Kemal Atatürk, yeni harflerin
öğretilmesi için yazı tahtasının
başına geçti. Milletimize yeni
harfleri öğretmek için canla
başla çalışmaya başlamıştı.
Bakanlar Kurulu 11 Kasım 1928
günü yaptığı toplantıda,
Ata’mıza
“Millet Mektepleri
Başöğretmenliği” unvanını verdi.
24 Kasım, Atatürk’ün Millet
Mektepleri Başöğretmenliğini
kabul ettiği gündür.
Ata’mızın
yüzüncü doğum yıldönümünün
kutlandığı 1981 yılında, 24
Kasım’ın her yıl Öğretmenler
Günü olarak kutlanmasına karar
verildi.
Öğretmenler gününde,
öğretmenlerimizin değerini,
sorunlarını ve hizmetlerini
hatırlar, onların emeklerini
boşa çıkarmamak için gayrete
geliriz. Biliriz ki, çalışkan,
dürüst ve insani değerlere sahip
insanlar olmamız,
öğretmenlerimize verebileceğimiz
en güzel armağandır.
Öğretmenlik kutsal bir
meslektir. Sevgi dağıtıp içimizi
aydınlatan öğretmenler bizi
doğruya yöneltir, bilgili
kişiler olmamız için çaba
gösterirler. Dünyayı tanıtırlar
bize. Gerçeği, daima gerçeği,
yeniliği, gelişmeyi ve bilimi
anlatırlar. Yeteneklerimizin
gelişmesine yardımcı olur,
doğruluk, dürüstlük ve
yardımseverlik gibi evrensel
değerlere ulaşmamızı sağlarlar.
Bize anne olurlar, baba, kardeş
ve arkadaş olurlar.
Dünyanın en saygın insanları
olan, siz öğretmenlerimin
huzurunda saygı ile eğilirim.
Geleceğimiz, gözlerinizde
gördüğümüz ışıltılar gibi
aydınlık olsun!
24 KASIM ÖĞRETMEN
OROTORYOSU
Sarı gelin fon
müziği(1dk)
Konuşma başlar:
() Trablusgarp ve Balkan
Savaşları’nın hemen
ardından Birinci Dünya
Savaşı patlak verir. Bu
savaşa biz de İttifak
Devletlerinin yanında
katılırız. Cepheler
açılır. Özellikle
Çanakkale‘de ordularımız
bir tarih yazar.
Çanakkale’nin
geçilmezliğini bütün
dünyaya gösterirler.
“Çanakkale
İçinde”(MÜZİK)
()Birinci Dünya
Savaşı’nda Çanakkale’de
geçit vermediğimiz yedi
düvel, İttifak
Devletleri arasında yer
aldığımız için bizi de
yenik sayar.30Ekim 1918
Mondros’ta Ateşkes
imzalanır.
İhsan Özgen’in
müziği(Koca Arap
Zeybeği)-[ışık hafif
karartılacak]
() “Kara kara bulutlar
çöreklenmiş üstümüze,
Kartal yuvalarına
yarasalar tünemişti,
Tutsak etmişti özgürlüğü
sömürgeci dünya.
TOPLU-EĞİLMEYEN BAŞLARI
EĞECEKLERDİ.
() Önce güneşi kör
ettiler
Sonra karanlık karargâh
kurdu tepemize,
Üşüştü akbabalar birer
ikişer.
TOPLU-GÜZEL YURDUMUZU
İŞGAL ETTİLER.
—Müzik devam
edecek-[ışık açılır]
() 13 Kasım 1918’de
İstanbul işgal edilir.
Böylece Anadolu kalın
bir sis perdesinin içine
doğru itilir. Bu
kabullenilemez.
—Müzik devam edecek
() Daha dün boğduk
Çanakkale’de
teknolojiyi,
Etle, tırnakla,
çakaralmaz silahla.
Yine onur savaşı veririz
tüm vatan sathında,
TOPLU-ÖLÜMÜ YEĞLERİZ
SUSMAKTANSA.
—Müzik devam edecek
() 7 Aralık 1918’de
Antakya Fransızlar
tarafından;1919’un Ocak,
Şubat, Mart aylarında
Antep, Maraş, Urfa
İngilizler tarafından
işgal edilir.
() Bu işgaller
İnsanımızı kenetler,
yurdun her köşesinde
milis kuvvetleri
oluşmaya başlar. İşgal
edilen bölgelerde
düşmana gereken direniş
gösterilecektir.
—Müzik:”Eklemedir Koca
Konak…”
() Biz biliriz
özgürlüğün bedelini.
Biz biliriz toprağın
değerini.
Dardaysa eğer vatan,
Namlusuyuz söz konusuyla
TOPLU-YENİDEN KASIRGALAR
ESTİRİRİZ,
YENİDEN TUFANLAR
YARATIRIZ,
VARSIN, BİRAZ DAHA AKSIN
KANIMIZ
—Müzik devam
edecek-[konuşmaya hemen
girilir]
() 13 Nisan 1919’da Kars
ve çevresi İngilizler
tarafından işgal edilir.
Düşman burada da
direnişle
karşılaşacaktır.
() “Kınalı eller kağnı
çekti,
Mermiler aldı bebelerin
yerini,
Siper etti dedeler
göğüslerini,
—Müzik “İzmir’in
Kavakları”
() “Efeler diyarı
burası,
Kuva-yi Milliye pınarı.
Bakmayın suskunluğumuza,
Söz konusu bayrağımızsa
Sığmayız yatağımıza.
TOPLU- IRMAK OLUR, NEHİR
OLUR,
YÜKLERİMİZ DÜŞMANA.
[Müzik devam edecek]
() İzmir ve çevresinin
ablukaya alınmasının
hemen sonrasında Mustafa
Kemal Samsun’a doğru yol
alır. Artık kurtuluş
hareketi gerçek anlamda
bir boyut kazanacaktır.
() “Karadeniz’de
dalgalar azgın, hava
puslu
Samsun’a yol alan
Bandırma vapuru mahsun.
Umuda el açmış Anadolu,
Beklemekte zinciri
kıracak kılavuzu.”
—Müzik: Sazlar
eşliğinde;”Ankara’nın
Taşına Bak…”
[Biraz Beklenecek]
() İşgaller karşısında
bölgesel direnişler
istenilen sonuçları
vermez. Bu yüzden
birlikte hareket etme
gereği vatanın
kurtulması için bir
zorunluluktur. Mustafa
Kemal, bu doğrultuda
Çalışmalara yoğunluk
verir. Amasya
Genelgesi’nin ardından
Erzurum ve Sivas
Kongreleri yapılır
sınırlar. Sınırlar
konur.23 Nisan 1920’de
T.B.M.M’si kurulur.
[Müzik devam edecek]
TOPLU-ANKARA’DA GÜNEŞ
DOĞACAKTI.
[Biraz beklenecek]
—Müzik :”Sarı Zeybek”
() İşte bu buhranlı
dönemlerde insanımızdaki
kurtuluş inancını
güçlendirecek birilerine
ihtiyaç duyulur. Bunlar
öğretmenlerimizdir.
Bilirim çocuklarım
tutunacak tek dal benim
Sınıfımın sayısınca
bölük bölük yüreğim,
Duyarım söylemeseler de
Çare ararım geceler boyu
Ben mustarip bir
öğretmenim ama
Kısa bir yol bilirim
güneşe aya,
Bir yol bilirim
Hıçkırıktan kahkahaya,
Yıllardan beridir
Hamamda türkü söyler
gibi
En güzel derslerimi
Geceleri veririm
yatağımda
Yumurcaklarım beni
dinler uzağımda
Hepsi kulak kesilmiş
Sınıf alabildiğine geniş
mi geniş…
Geceler benim kara
tahtamdır.
Parmaklarım tebeşir,
Ben bir zavallı
öğretmenim ama
Fecrimde devler güreşir.
İki öğretmen
Kısa bir yol bilirim
güneşe
Bir yol bilirim aya,
Bir yol bilirim,
Hıçkırıktan kahkahaya
- Sen çocuğum… Niye hep
camdan bakıyorsun?
- Annem-babam hâlâ kavga
ediyorlar mı diye
öğretmenim.
- Sen çocuğum… Niye hep
gözlerini
ovuşturuyorsun?
- Gaz lambasından
alıştım öğretmenim.
- Sen çocuğum… Niye hep
niye köşeye
gizleniyorsun?
- Kardeşim çok ağladı
çalışamadım öğretmenim.
- Sen çocuğum… Niye
ellerini yıkamıyorsun?
- Kovadaki su donmuştu
kıramadım öğretmenim
- Sen çocuğum... Niye
hep kaşınıyorsun
- Üzerimde öcüler
geziniyor öğretmenim.
- Sen çocuğum... Niye
hep kulaklarını
kapıyorsun?
- Ablamın öksürük
sesleri geliyor
öğretmenim.
Derdimizi dedik sana;
dert edindin öğretmenim.
Biliriz yüreğin acı acı
burkulur.
Çaresizlik bırakmaz
yakanı.
Aldırma yoksulluğa
öğretmenim.
Paran olmasın varsın
cebinde
Her gün biraz daha
Karanlıklar deliniyor
gitgide
Güçlüsün,
Yücesin,
Mustafa kemallerce…
Ve Atatürk gülümser
öğretmenim,
Sen sınıfa girince…
(öğretmen) Dünyanın
bütün çiçeklerini
diyorum,
Ben köy öğretmeniyim,
bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe
suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse
anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır
çilelerimden,
Kandır, hayattır,
emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum
ölümden,
Siz çiçek getirin
yalnız, çiçek getirin.
(öğretmen) Dünyanın
bütün çiçeklerini
diyorum,
En güzellerini saymadım
çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri
istiyorum.
Yalnız ve çileli
hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan,
gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu
eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni
beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık
örtecek, yalnızlık
örtecek.
(öğretmen) Dünyanın
bütün çiçeklerini
diyorum,
Okulun duvarı çöktü
altında kaldım,
Ama ben dünya
üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen
toprakta,
Çile çektim, yalnız
kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi
için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler,
kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün
beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün
çiçeklerini getirin
buraya.
Kalın sesler korosu –
Ver, ver hiç alma
Böyledir kanunu bu
mesleğin
Gün olur seni aralar ama
Kanadında olacaksın
meleklerin
Koro --
Kentlerden köylere ışık
taşıdınız bir başınıza.
Açar yurdumun bütün
çiçekleri elleriniz
dokununca
Sizinle uyandık sildik
gözlerimizdeki karanlık
kirleri
Usun, bilincin
yeşerttiği topraklarda
savaştık
Dağ deviren, gücünüzle
aydınlandı içimiz
Siz, doğruyu gerçeği
öğrettikçe mutluyuz –
Sizin tanrısal ışığınız
azalmasın üstümüzden
Dikenli, kıraç
topraklarda nasıl
yaşanır öğrendik
Ezildiniz ama
yücelttiniz.
Toplumlar sizinle uyanır
bütün zamanlar boyunca
Sizinle yıkanır ilkel
varlığımız
Örümcekli yaban
düşünceler sizinle
ayıklanır
Tutsaklık haklarını
kıran sizin usunuz her
çağ
Sizsiz özgürlük
düşünülemez
Fışkırır gözlerinizden
Mustafa Kemal’in ışığı
Kalın sesler korosu –
Ver ver hiç alma
Böyledir kanunu bu
mesleğin,
Gün olur seni ararlar
ama
Kanadında olacaksın
meleklerin.
8.Solo –
Kederinle sevincinle
bizdendin
Cümle sevilerin bizlere
verdin
Defterimde kitabımda
Bayrak bayrak açıldı
memleketim
Bende sana versem derim
Ama yok ki bir şeyim
Benim her şeyim şu
küçücük yüreğim
Alır mısın öğretmenim
Koro –
YÜCE AYDINLIĞINDA
TERTEMİZ ELLERİMİZ
SANA YALVARIYORUZ TANRIM
İnce sesler korosu –
Işık verdiğin bu ufacık
yüzleri kirletme
Bu elleri hep böyle
temiz tut
Tebeşirle büyüyen aklığı
koru
Çocuklarımızı iyi
rüyanla uyut…
Bilirsin neden
yaşadığımızı
Türkümüz neden bu kadar
güzel bilirsin
—Bir demet papatya bir
deste gül-
Üzerlerine serp iyilik
tohumlarını
Varsın yavrularımız
saadetten delirsin
Koro –
YÜCE AYDINLIĞINDA
TERTEMİZ ELLERİMİZ
SANA YALVARIYORUZ TANRIM
(Arkadan:Ulusları
kurtaranlar yalnız ve
ancak
öğretmenlerdir.Öğretmenlerden,e-ğitimcilerden
yoksun bir ulus,henüz
bir ulus adını alma
yeteneğini
kazanmamıştır.)
Öğrenci (Koro):
Biz Atatürk Gençleriyiz.
Öğretmen:
-Size gülümseyen
Çocukların ruhunda ben
varım.
Uzandığınız çiçeklerde
ellerim var.
Edirne’den Van’a kadar
bu topraklar
Ben Ağrı Dağında rüzgar
Toroslarda çoban
kavalıyım
Sarmış benliğimi
vatanım.
Damar damar .
Öğretmen Korosu:
Bir nesil
yetiştiriyoruz.
Bu cennet vatanda
Ardahan’dan Edirne’ye
kadar rahat uyu
Atatürk’üm
Bu nesil bizim ESERİMİZ.
Arkadan bir öğrenci:
Öğretmenler yeni nesil
sizin eseriniz
olacaktır.
Öğrenci korosu :
Senden öğrendik
öğretmenim.
1. ÇOCUK:
Vatan için çalışıp
Vatan için yaşamayı.
2. ÇOCUK:
Kutlu buyruğu Ata’nın
Çağdaş uygarlığı aşmaya
Senden öğrendik.
Koro:
Çağdaş uygarlığı
aşacağız biz.
Ata’nın ufkuna koşacağız
biz.
3. ÇOCUK:
Ben Öğretmen olmk
istiyorum Ben şairimin
mısralarında dil,
Genç kızımın gergefinde
nakış nakış gül
Aşığımın sazında tel,
Öpülesi bir el olmak
istiyorum.
Koro:
Biz Öğretmen olmak
istiyoruz.
4. ÇOCUK:
Ben çaresizliğin 10.
Çocuklendiği yerde ümit,
Korkunun mayalandığı
yerde yürek
Güçsüzlüğün güçlendiği
yerde bilek (olmak
istiyorum)
Koro : Biz öğretmen
olmak istiyoruz.
Öğretmen:
Öğretmeniz,koşarız gece
gündüz ışığa,
Dilimizde açılır
bilgi,sanat çiçeği
Sevgi dolu içimiz bu
Vatana,çocuğa
Oya gibi işleriz
aydınlık geleceği.
Öğretmenler Korosu:
Başöğretmen Atatürk, O,
güneştir.Biz yıldız
gösterdiği hedefe ışıl
ışıl akarız.
Öğretmen :
Çağdaşlıkta en üstün
yerimizi almaya
Sözümüz var ilk
günden,sözümüz var
Ata’ya
Yarıştayız son hızda ona
layık olmaya
Marş :
Alnımızda bilgilerden
bir çelenk,
Nura doğru can atan Türk
genciyiz.
Yer yüzünde yoktur,olmaz
Türk’e denk;
Korku bilmez soyumuz.
Şanlı yurdum,her bucağın
şanla dolsun;
Yurdum, seni yüceltmeye
andlar olsun.
5. ÇOCUK:
Önce sevmeyi
öğretmelisin bana
Her güzel şeyin sevmekle
başladığını
bildiğin için
Öğrenci
Korosu:Karda, fırtınada
Ayakta kalmayı öğret
bana
Yıkılmayı değil
6. ÇOCUK::
Okumayı öğret bana
Anlamak,anlatabilmek
için
Acımayı öğret
Yanımdaki mutsuzken,
gülmenin
anlamsız olduğunu öğret.
Öğrenci Korosu:
Hepsinden önce,
Atatürk’ü
öğret bana ,
Öğret bana ki topraktan
çıkan başak gibi
savrulayım Sevgili
öğretmenim.
Arkadan:
Toplumların uygarlık
düzeyi öğretmenlere
verilen değerle ölçülür.
7. ÇOCUK:
Kimse erişemez , kimse
aşamaz seni
Sevgin engin denizlere
sığmaz.
Öğrenci Korosu:
Gurur duyarım seninle
öğretmenim,
Erişilmez dağ,aşılmaz
deniz
gibisin
4. ÇOCUK:
Saçtığın her tohum,
kocaman ağaç
olacaktır.
Saracak,çevreleyecek,yüceltecektir
Vatanı.
Öğrenci Korosu:
Gurur duyarım,seninle
öğretmenim.
Yedi renk ışık
saçan,güneş
gibisin.
Arkadan:
Gelecek
gençlerin,gençler ise
öğretmenlerin eseridir.
Marş:
Candan açtık cehle karşı
bir savaş,
Ey bu yolda and içen
genç arkadaş!
Öğren,öğret halka
hakkı,gürle coş;
Durma durma koş.
Şanlı yurdum,her bucağın
şanla dolsun;
Yurdum,seni yüceltmeye
andlar olsun.
Arkadan:
Bakın dünyaya bakın!!!
8. ÇOCUK:
Ne varsa yeryüzünde
zanaatten sanata kadar.
9. ÇOCUK:
Ne varsa insan özünde
ilk ateşten atoma kadar.
10. ÇOCUK:
Ne varsa duygu yüzünde
şiirden heykele kadar.
11. ÇOCUK:
Ne varsa düşünce izinde
sözden bilime kadar.
12. ÇOCUK:
Ne varsa uygarlık
sözünde ilkelden en
olguna kadar.
Öğrenci Korosu:
Öğretmen eseri değil mi?
Arkadan:
Öğretmenler !
Cumhuriyet fikirce,
bilimce, fence, bedence
güçlü ve yüksek
karakterli koruyucular
ister.Sizin başarınız
Cumhuriyetin başarısı
olacaktır.
13. ÇOCUK:
Orta çağ karanlıklarını
yırtıyorsa ışık zaman
anlamlaşıyorsa akıllarda
Çağdaşlaşma, tırmanışa
geçmişse
Öğrenci Korosu:
Atatürk,Atatürk atıyorsa
yürekler
Orada bir öğretmen
vardır.
2. ÇOCUK:
Uzaklar yakın yakın
olmuşsa
Karanlık veriyorsa
aydınlığa yerini
Hayat fışkırıyorsa
topraktan
Öfke bir sevgiye
dönüşmüşse
Öğrenci Korosu:
Atatürk,Atatürk atıyorsa
yürekler
Orada bir öğretmen
vardır.
Öğretmen:
Açıyorum yoklama
defterini
Yeni derslerimize
başlamadan önce
Ses versin
dün,bugün,yarın
Sınıfımızda görününce
4. ÇOCUK:
İbni Sina
Burda
14. ÇOCUK:
Mevlana
Burda
1. ÇOCUK:
Hacı Bektaşi Veli
Burda
15. ÇOCUK:
Farabi
Burda
Ayşeler,Fatmalar,Mehmetler
Burda ,burda,burda
Geçmiş,bugün,gelecek
Burda,burda,burda
Başöğretmen,14. Çocuk
Kemal Atatürk
Burda biziz burda
burda....
Boş
bir sınıf… Bir öğrenci
mikrofondan şiiri okur.
Ben
bir öğretmenim
Okulların birinde.
Duymayı, düşünmeyi
öğretirim,
Derslerimde…
Bir
söz yağmurudur ders
dediğin de
İnsan göklerinden rahmet
yerine,
Yağar da yağar.
Benim çocuklarım bu
bahçelerde,
Bir
yağmur altında
ıslanmadılar…
Bir
yağmur sonrası gelin,
seyredin!
Her
taraf tepeden tırnağa
bahar…
Bulutsuz masmavi
dünyalarına
Sevginin, sevincin
güneşi dolar!
Zil
sesi. Öğrenciler sınıfa
dağınık bir biçimde
girerler. Gürültüyle
sıralarına otururlar. En
son sınıfa giren bir kız
öğrenci ( Nurcan)
öğretmenin masasına bir
sap çiçek koyar ve en
arka sıradaki yerine
oturur. Tekrar zil
çalar. Öğretmen sınıfa
girer. Öğrenciler ayağa
kalkar.
Öğretmen - Günaydın
çocuklar!
(
Sınıf bir ağızdan) –
Günaydın öğretmenim!
(Öğretmen masaya
bırakılan çiçeği alır)-
Bu çiçeği kim getirdi?
(
Sınıf sessizdir. Daha
sonra herkes birbirine
bakarak sorar)- Yok ben
getirmedim.
-
Kim getirmiş?
Öğretmen- Mademki
getiren kendini
göstermek istemiyor,
öyle olsun. Açın bakalım
ödevlerinizi.
(
Arkada oturan Nurcan
parmağını ürkekçe
kaldırır.)
Nurcan- Şey öğretmenim…
Ben , çiçek…(öğretmen
sözünü keser)
Öğretmen- Bahane
dinlemek istemiyorum.
Ödevini yapmak her
öğrencinin başta gelen
görevidir.
(
Öğretmen ödevlere
bakmaya başlar. Altuğ
ile Figen’in
defterlerini alır ve
çocuklara gösterir.)
-
Bakın çocuklar!
Arkadaşlarınız
ödevlerini ne kadar
güzel yapmışlar.
Yazıları çok güzel.
Üstelik dört sayfa
yazmışlar. Yedi binlere
kadar yazın demiştim.
Çoğunuz ödevini eksik
yapmış. Ama onlar
verdiğim ödevi tam
olarak yapmışlar.
(
Öğretmen bu sırada
Nurcan’ın yanına gelir.
Nurcan heyecanla ödevini
açar ve öğretmenine
bakar. Öğretmen
Nurcan’ın ödevine
bakmadan geri döner ve
yerin oturur. )
-
Çocuklar, bundan böyle
ödevini eksik yapanlara
ceza vereceğim.
Arkadaşlarınız Altuğ’la
Figen’i alkışlayın
bakalım!
(
Bütün sınıf
arkadaşlarını alkışlar.
Bu sırada bütün
öğrenciler ve öğretmen
hareketsiz kalır. Nurcan
ayağa kalkar ve şiiri
okur:
2
Nurcan:
Yedi binlere kadar birer
birer yazın dedin.
Parmaklarım tutuldu
yazmaktan vazgeçmedim.
Defterine baktın Altuğ
ile Figen’in
Dokuz yaprak doldurdum,
ödevimi görmedin.
Sana çiçek getirdim
dikkatini çekmek için,
Her
sabah karşıladım bir
gülücük görmek için.
Selam durdum en önde bir
“ Günaydın” bekledim,
Okan’a gülümsedin, bana
selam vermedin.
Seni sevdim öğretmenim,
yine de seni sevdim.
(Sınıf canlanır,
öğrenciler gürültüyle
birbirleriyle
konuşurlar. Nurcan uslu
uslu yerinde oturur.)
Öğretmen- Çocuklar,
susun bakalım. Bugünkü
konumuz besinler!
Söyleyin bakalım
besinler insan vücuduna
nasıl faydalar
sağlarlar?
(
Sınıfta Nurcan’la
birlikte üç öğrenci
parmak kaldırır.
Öğretmen Hasan’a söz
verir)
Öğretmen- Hasan sen
söyle bakalım.
Hasan- Öğretmenim
besinler, vücudumuza
çeşitli vitaminler
verirler . Böylece bizi
hastalıklardan korurlar.
Öğretmen- Aferin Hasan,
bu doğru. Başka ?
Aylin- Öğretmenim,
besinler bizim
büyümemizi sağlar.
Ayrıca zekamızı
geliştirir.
Öğretmen- Doğru Aylin. (
Bu arada Nurcan’ın
parmağı hep havadadır)
Öğretmen- Çocuklar,
bizler bütün besinlerden
yeterince almalıyız. Onu
yemem, bunu yemem
dememeliyiz.
(
Öğretmen bu arada
sırasında uyuklayan
Ahmet’e sorar) Söyle
bakalım Ahmet, sen
kahvaltıda ne yersin?
Ahmet- (Esneyerek)
Peynir ekmek öğretmenim.
Öğretmen- Pekiii öğle
tatilinde ne yersin?
Ahmet- Peynir ekmek
öğretmenim…Annem
beslenmeme de peynir
ekmek koyuyor. Çünkü
peynire para vermiyoruz.
Köyden geliyor da…
Öğretmen- Çocuklar sizce
aynı yiyecekleri yememiz
doğru mu?
(
Bütün sınıf bağırır)-
Hayır öğretmenim…
Öğretmen- Pekiii, neden?
Söyle Ayşe neden?
Ayşe- Şey öğretmenim,
sonra peynirimiz biter.
(
Bütün sınıf ve öğretmen
güler)
Öğretmen- Olur mu kızım,
dengeli beslenemeyiz de
ondan.
(
Ayşe bilmiş bilmiş
başını sallar)
Öğretmen- Çocuklar,
vitaminler deyince ilk
aklımıza gelen besinler
sebzeler ve meyvelerdir.
Söyleyin bakalım kimler
bol sebze yiyor?
(
Bütün sınıf parmak
kaldırır.)
Öğretmen- Çocuklar, bana
kalırsa hepinizin burnu
uzadı…( Çocuklar
elleriyle burunlarını
kontrol eder. Öğretmen
gülerek) Hadi bakalım
doğru söyleyin... Bu
sınıfta en çok sebzeyi
kimler yiyor?
(
Nurcan ve Selim parmak
kaldırır. Öğretmen
Selim’in başını okşar)
Öğretmen- Selim,
gerçekten de sebze yer
misin? Mesela pırasa?
3
Selim- Öğretmenim benim
bir annem var, hiç et
sevmez ve yemez. Tabii
bizim evde yemekleri
annem yapar. Valla bütün
ev halkı meliyoruz.
İşimiz gücümüz yeşillik
yemek… Arada patates
kızartması, hamburger
yesek fena mı olur
öğretmenim? Bıraksak
yakında yoldaki otları
toplayıp pişirir annem.
Öğretmen- Tek yönlü
beslenme yanlış derken
bunu da kastettim.
Sürekli sebze yemek de
doğru değil. Vücudumuzun
ete de baklagillere de
ihtiyacı var.
(
Bu arada Nurcan birden
bağırır.)
Nurcan- Öğretmenim biz
de hep sebze yeriz;
çünkü et çok pahalı!
(
Bütün sınıf arka sırada
oturan Nurcan’a bakar ve
kendi aralarında
fısıldaşır. Nurcan
utanarak önüne bakar ve
yerine oturur.)
Öğretmen- Çocuklar
özellikle kış aylarında
et, süt, yumurta gibi
gıdaları daha çok
tüketmeliyiz. Eğer
tüketmezsek üşürüz ve
daha kolay hasta oluruz.
(
Öğretmen ve öğrenciler
hareketsiz kalır. Nurcan
ayağa kalkar ve şiirini
okur)
Seni sevdim öğretmenim,
yine de seni sevdim.
Oyuncağım olsaydı,
inansana verirdim.
Sabah ayazda geldim,
buzda karda hep geldim,
Çok
üşüdüm
öğretmenim,”Üşümüşsün”
demedin…
(
Nurcan yerine oturur,
sınıf yine canlanır)
Öğretmen- Çocuklar,
cumhuriyeti ilk kuran
kişiler hakkında neler
söyleyebiliriz?
Biliyorsunuz bu günkü
konumuz “Cumhuriyetin
Kuruluşu”
Ali- Hepsi ölmüştür
öğretmenim! ( Bu söze
bütün sınıf güler)
Öğretmen- Aliii! Gene
şaklabanlık yapmaya
başladın. ( Bu arada
Tolga parmak
kaldırır.)Söyle Tolga…
Tolga- Onlar bu vatan
için ölümü korkmadan
göze almış, gece gündüz
demeden savaşmış ve bu
güzel vatana cumhuriyeti
armağan etmiş; başta
Atatürk olmak üzere,
şerefli Türk
büyükleridir öğretmenim!
( Bütün sınıf Tolga’nın
bu coşkulu konuşmasını
alkışlar.)
Öğretmen – Aferin Tolga,
çok güzel açıkladın. Sen
de anladın mı Ali?
Ali_ Anladım öğretmenim.
Öğretmen- Peki Ali sana
bir soru daha…Vatan
nedir?
(
Ali şaşkın şaşkın
öğretmene bakar. Bütün
sınıf kıkırdar)
Ali- Bilmem, yani
biliyorum da nasıl
anlatacağımı bilmiyorum
öğretmenim…
Öğretmen- Sen söyle
Elif, vatan nedir?
4
Elif- Vatan anamızdır
öğretmenim! Ana kadar
kutsal, üzerinde
yaşadığımız; uğrunda
öleceğimiz topraklardır.
Öğretmen- Aferin Elif,
şimdi söyle bakalım Ali,
vatan neymiş?
(
Ali isteksizce ayağa
kalkar)
Ali-Vatan Elif’in
anasıymış öğretmenim.
(
Bütün sınıf kahkahalar
atarak güler. Öğretmen
de gülmektedir.)
Öğretmen- Çocuklar,
şimdi zil çalacak.
Biriniz tahtayı silsin.
(
Öğrenciler kalemlerini,
defterlerini toplamaya
başlarlar. Nurca
yerinden fırlar ve
tahtayı istekle siler)
(
Bütün sınıf yine
hareketsiz kalır. Nurcan
şiirini okur. Bu kez
şiirini öğretmeninin
etrafında dolaşarak, ona
dokunarak okur.)
Kapılarda bekledim,
tahtayı hep ben sildim.
Bazen ayakta kaldım,
kimi zaman eğildim.
Gözümden yaşlar aktı,
kendi kendime sildim.
Sana yakın olmayı bir
ben beceremedim…
Şiir verdin Nalân’a,
Zühal’in resmini övdün.
Şule’ ye güven verdin,
beni hiç mi sevmedin?
Gücensem de öğretmenim,
hiç kızmadan,
darılmadan,
Arka sıradaki Nurcan
BEN, seni seven
NURCAN’IN…
(
Gözünden akan yaşları
silerken sınıf canlanır.
Tam bu sırada öğretmen
Nurcan’ın yanına
yaklaşır, başını okşar
ve ona masasındaki
çiçeği uzatır. )
Öğretmen- Çocuklar, ben
her gün bu çiçekleri
bana Nurcan’ın
getirdiğini biliyorum.
Ve onu çok seviyorum. En
az sizi sevdiğim kadar
ya da kendi çocuklarımı…
Derslerde başarılı,
çalışkan, dürüst bu
arkadaşınızı yarın
yapacağımız sınıf
başkanlığı seçimi için
benim adayım olarak
belirliyorum. Ne
dersiniz?
(
Bütün sınıf ayağa kalkar
ve hep bir ağızdan
haykırır._
Sınıf- Yaşasın yeni
başkanımız!( Bu arada
Nurcan eliyle yüzünü
örter ve sevinçle
öğretmenine sarılır.
Öğretmen onu kucaklar ve
öper. Bütün oyuncular
oldukları yerde kalırlar
ve alkışlardan sonra
seyircinin önüne gelip
selam verirler.)
ŞİİRLER
BEN BİR ÖĞRETMENİM
Ben bir öğretmenim
Okulların birinde
Duymayı, düşünmeyi
öğretirim.
Derslerimde...
Bir söz yağmurudur, ders
dediğin de,
İnsan göklerinden,
rahmet yerine,
Kitaplar dolusu yağar da
yağar...
Benim çocuklarım bu
bahçelerde,
Bu yağmur altında
ıslanmadalar.
Bir yağmur sonrası gelin
seyredin,
Her taraf tepeden
tırnağa bahar...
Bulutsuz masmavi
dünyalarına,
Sevginin, sevincin
güneşi doğar.
Böyle çocuklarla dolar
her yanım,
Çocuklar kardeşim,
Çocuklar arkadaşım,
Canım…
Onlarda toplanmıştır
Geçip giden zamanım,
Bir parıltı görsem
gözlerinde,
Bilgiden, anlayıştan
yana,
Bir hal olur bana...
Zannedersiniz ki,
Dünyalar benim…
Çocuklar, kitaplar, yazı
tahtası
Enine boyuna bütün
zamanlar,
Dört duvar arası bir
dershanede,
Her dinden her dilden
gelmiş insanlar.
Bizimle konuşur hayal
ederler,
Bağlanırız kalırız
kendilerine.
Hikaye anlatır, şiir
söylerler,
Mutluluk üstüne, ümit
üstüne…
M.Gündüz
GÖKTÜRK
ÖĞRETMEN
Dosttur o çalışanla,
dosttur o yarışanla
Yarınlara el ele beraber
koşanlarla,
Mutludur o, simsiyah
saçları olmuşsa ak,
Dünden daha güçlüdür
uyanırken her sabah.
Doğruya, güzelliğe, odur
yolu gösteren
Odur hep geleceğe
güvenle gülümseyen.
Bir ana, bir babadır
çocuklara sunulan.
Odur eli öpülen, odur
fedakâr insan.
Sarsılmaz bir inançla
görevini sevmekte,
Ömrünü adamıştır
milletine hizmette.
Ruhlara şekil veren,
kafaları besleyen
Uygarlığa yürürken en
öndedir öğretmen.
Nevin EMGEN
BAŞÖĞRETMEN
Atatürk benim,
Başöğretmenim,
Ne öğrendimse,
Ondan öğrendim.
Yenilikleri,
Hep o düşünmüş,
Milleti için,
Ağlamış, gülmüş.
Çocuk kalbimle,
İlk onu sevdim,
Atatürk benim,
Başöğretmenimdir.
Tarık ORHAN
SEVGİLİ ÖĞRETMENİM
Sevgili öğretmenim,
İnan sen bir ışıksın.
Yanarsın gece gündüz.
Aydınlatırsın bizi.
Doğruyu, güzeli,
Bize sen öğretirsin.
Vatanıma sevgiyi,
Kalbimize sen korsun.
Çevreni aydınlatır,
Bir mum gibi erirsin.
Anne - baba gibisin,
Bizi, bağrına basarsın.
Fethi BOLAYIR
ÖĞRETMENİM
Okumayı yazmayı,
Sayıları saymayı,
Güzel resim yapmayı,
Sensin bana öğreten.
Büyükleri saymayı,
Küçükleri sevmeyi,
Yurda hizmet etmeyi,
Sensin bana öğreten.
Kasabamı, köyümü,
Vatanımı, yurdumu,
Ulusumu, soyumu,
Sensin bana öğreten.
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
Dünyanın bütün
çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin
buraya,
Öğrencilerimi getirin,
getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış
çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını
getirin buraya,
Son bir ders vereceğim
onlara,
Son şarkımı
söyleyeceğim,
Getirin, getirin… ve
sonra öleceğim.
Dünyanın bütün
çiçeklerini diyorum
Kır ve dağ çiçeklerini
istiyorum.
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar,
kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur
kokuları…
Yurdumun sevgili ve
adsız çiçekleri,
Hepinizi, hepinizi
istiyorum, gelin görün
beni,
Toprağı nasıl örterseniz
öylece örtün beni.
Dünyanın bütün
çiçeklerini diyorum
Ben bir köy
öğretmeniyim,
bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyorum
gönlümde,
Kimse bilmez, kimse
anlamaz dilimden
Ne güller fışkırır
çilelerinde,
Kandır, hayattır,
emektir benim güllerim
Korkmadım, korkmuyorum
ölümden,
Siz çiçek getirin
yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün
çiçeklerini diyorum
En güzellerini saymadım
çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi
istiyorum
Yalnız ve çileli
hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan,
gizli ve sessiz,
O bakımsız ama kokusu
eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek seni,
beni kimse bilmeyecek
Seni, beni yalnızlık
örtecek, yalnızlık
örtecek.
Dünyanın bütün
çiçeklerini diyorum
Okulun duvarı çöktü
altında kaldım,
Ama ben dünya
üstündeyim, toprakta.
Yaz kış bir şey söyleyen
sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız
kaldım, ama yaşadım.
Yurdumun çiçeklenmesi
için, daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler,
kayalar, köyler bilir.
Şimdi ustum, örtün beni,
yatırın buraya,
Dünyanın bütün
çiçeklerini getirin
buraya.
Dünyanın bütün
çiçeklerini diyorum
Afyon ovasında açan
haşhaş çiçeklerini,
Bacımın suladığı
fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin
hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili
hatmisini,
Çoban yastığını,
peygamber çiçeğini de
unutmayın,
Aman Isparta güllerini
de unutmayın,
Hepsini, hepsini
bir anda koklamak
istiyorum
Getirin, dünyanın bütün
çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün
çiçeklerini diyorum
Baharda Polatlı
kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına
göçen,
Yürükler yaylasında,
Toroslarda
eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı
eteğinden,
Gücenmesin, bütün yurt
bahçelerinden
Çiçek getirin, örtün
beni,
Eğin türkülerinin içine
gömün beni.
Dünyanın bütün
çiçeklerini diyorum
Ben mezarsız yaşamayı
diliyorum,
Ölmemek istiyorum,
yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe
yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın
istiyorum, perişan
olmasın,
Beni bilse
bilse çiçekler
bilir dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben
onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim
gizli arzularım.
Ceyhun
Atuf KANSU
BİRİCİK ÖĞRETMENİM
Öpmek istiyorum hep o
şefkatli elleri.
Yerimde sayıyordum alıp
geçtin ileri.
Bana hep sen öğrettin o
güzel bilgileri.
Benim bilgi kaynağım,
sevgili öğretmenim.
Hep okulda geçirsem
günleri, geceleri,
Daha erken öğrensem
harfleri, heceleri.
Sende saklı bulunan o
güzel bilgileri,
Ben de almak isterim
biricik öğretmenim.
İstemez oldum artık
vefasız geceleri.
Hep sınıfımda olsam,
okusam heceleri.
Atamın önerdiği olmam
istenen yeri,
Bana sen hazırladın
biricik öğretmenim.
Hakkı ÇEBİ
SELÂHATTİN ÖĞRETMEN
Kınık köyünün büyük
beyaz okuluna,
Pencerelerden bir
baktım,
Selâhattin
öğretmenin sesi
geliyordu.
Öğrenciler taş kesilmiş
dinliyordu.
Neler diyordu, o
duvarlar biliyordu.
Kımıldamadan öyle
kaldım,
Okula güneş vuruyordu.
O, karşımda dinlendiren
aydınlık
Gönlüme vuruyordu bir
parçası.
Düşüncemi tuttum,
açıklara saldım.
Bir at koşar gibi
çayırlarda
Selâhattin
öğretmen konuşuyordu.
Köyün kara toprak
evleri,
İlerde her şeyden
habersiz
Kendi hayatını
yaşıyordu.
Talip APAYDIN
SEVGİLİ ÖĞRETMENİM
Sabahleyin en erken,
Yataktan kalkan benim.
Okuluma koşarken,
Günaydın öğretmenim.
Her zaman seversiniz,
Bilgiler verirsiniz.
Çalış, öğren dersiniz
Sevgili öğretmenim.
Bu yurdun kızı oğlu,
Tuttuk en aydın yolu
Kalbim sevgiyle dolu,
Hayatım öğretmenim.
Severek sayıyorum,
Üzmemek istiyorum,
Geçiyor böyle günüm,
Biricik öğretmenim.
GÜZEL SÖZLER
·
Ulusları kurtaranlar yalnız ve
ancak öğretmenlerdir.
·
Dünyanın her yanında
öğretmenler, insan topluluğunun
en fedakâr ve en değerli
varlığıdır.
·
Öğretmen bir sanatkârdır,
yarının temelini o attığı gibi,
değerli kişilik hamuruna da
biçim verir.
·
Öğretmenler, yeni nesil sizin
eseriniz olacaktır.
·
Gelecek gençlerin, gençler ise
öğretmenlerin eseridir.
·
Toplumların uygarlık düzeyi,
öğretmene verdiği değerle
ölçülür.
·
Geleceğin güvencesi eğitime,
eğitim ise öğretmene dayalıdır.
·
·
Dünyada her şeye kıymet
biçilebilir. Ama öğretmenin
eserine kıymet biçilemez. (Socrates)
·
Yeryüzünde öğretmenlikten daha
onurlu bir tanımıyorum. (Diyojen)
·
Yeryüzünde barışı sağlayacak
sihirli değnek analarla
öğretmenlerin elindedir. Eğitim
demek, vücutta ve ruhtaki
güzelliği ve mükemmelliği son
mertebesine kadar geliştirmek
demektir. (Eflatun)
·
Öğretmenlik bir sanat işidir.
Sanatçı geçim sıkıntısı çekerse,
ondan yaratıcılık beklenemez. (İ.N.Özgür)
-1-
***Gençliği
yetiştiriniz. Onlara ilim ve
irfanın (kültürün) müspet
fikirlerini veriniz. İstikbalin
aydınlığına onlarla
kavuşacaksınız. Hür fikirler
uygulandığı zaman Türk milleti
yükselecektir.
(ATATÜRK)
ATATÜRK VE ÖĞRETMENİM
Sevgili öğretmenim
Heyecanla beklerdik seni
her sabah
"GÜNAYDIN" derdin, seslerin
en güzeliyle,
"BUGÜNKÜ KONUMUZ" diye,
başlardın söze
Kara tahta Önünde
akbilgilerle
Çırpınırdın, birşeyler
öğretmek için bize.
"BAYRAK" derdin öğretmenim
Heyecandan dalgalanırdı
sesin BAYRAK gibi
"ATATÜRK" deyince coşardın
sen
Yatağına sığmayan IRMAK
gibi.
"ATATÜRK" deyince
öğretmenim
Nefes almaz seni dinlerdik
Anlatırdın hayatını
devrimlerini
Cepheden-cepheye koşardın
sen
Daha bir büyürdün
gözümüzde
Sanki ATATÜRK'Ü yaşardın
sen.
Ellerinden öperim
öğretmenim.
En güzel duygularla en
güzel bilgilerle
Yetiştirdin bizi
Şimdi içimizde inanç
başımızda BAYRAK
Bu Yurt sevincimiz tasamız
bizim
ATATÜRK ilkeleri en büyük
yasamız bizim
ATATÜRK yolundan dönmeyiz
biz
MEŞ'ALEMİZ ATATÜRK
sönmeyiz biz...
Özkan GÖNLÜM
ÖĞRETMEN OLMAK İSTİYORUM
Ben, öğretmen olmak
istiyorum,
Ben, şairimin
mısralarında dil
Genç kızımın gergefinde
nakış nakış gül,
Aşığımın sazında tel
Öpülesi bir el olmak
istiyorum.
Ben, öğretmen olmak
istiyorum...
Ben çaresizliğin
filizlendiği yerde ümit,
Korkunun mayalandığı
yerde yürek,
Güçsüzlüğün güçlendiği
yerde bilek olmak istiyorum.
Ben öğretmen olmak
istiyorum...
Şu öksüz yavruya sımsıcak
kucak,
Şu yetim çocuğa yanan bir
ocak,
Çorak topraklara yağan
yağmur,
Azgın sulara, bend,
Mehmed'imin elinde çağlar
açan kılıç,
Ben ana, ben baba, ben
Fatih, ben İbni Sina,
Ben Mimar Sinan olmak
istiyorum.
Ben öğretmen olmasam
diyorum,
Kim ekecek tohumları
toprağa.
Ben ressamımın elinde
fırça, tualinde renk
Bestekarımın en içli
şarkısında nağme,
Hattatımın, nakkaşımın
elinde kalem;
Ben Hoca Ali Rıza,
Ben Itri, Leyla Hanım,
Ben öğretmen olmak
istiyorum.
Ben zehirli mantarların,
Deve dikenlerinin,
Ayrık otlarının boy
attığı verimsiz bir toprak
değil,
Ben,
Kırlarda elvan elvan
çiçeklerin açtığı,
Dağlarında hür kuşların
uçtuğu,
Pınarlarından susayanın
içtiği,
Yollarından yiğitlerin
geçtiği
Çiftçisinin başak, başak
kardeşliği biçtiği
Bir vatan olmak
istiyorum;
Ben, öğretmen olmak
istiyorum.
Ben Hakk'a yönelen alınlarda
nur,
Vatan topraklarını
çevreleyen sur,
Mehmetçiğin göğsünde "iman"
Gençliğimin damarlarında
"asil kan"
Bu zulme eğilmeyen baş,
Ben vatan için ağlayan
gözlerde yaş,
Barışta güvercin, savaşta
kartal olmak istiyorum;
Ben, öğretmen olmak
istiyorum.
Nejat SEFERCİOĞLU
BEN ÖĞRETMENİM
Şanlı bayrağımı görünce
Okulumun gönderinde,
Daha bir başka çarpar
yüreğim.
Her sabah açtığım kapının
Bilgiye, sevgiye,
doğruluğa açıldığını
Çok iyi bilirim.
Gelecek yetiştiririm,
geleceğim için
Çünkü;
Ben öğretmenim
Yeni nesil benim eserim!
Murat
ŞENGÖNÜL
İçören İlköğretim O. Md. V.
Savur/MARDİN
ÖĞRETMENİN ÖYKÜSÜ
Ben, köy
öğretmeniyim,
Dağ başında
bulutların altında.
Toprak kokar ellerim,
Pantolonumda çamur
lekesi var.
Pis değil ki, vatan
toprağı kokar,
Kars'tan Edirne'ye
kadar.
Geceleri mum yakarım
odamda,
Yarın Dokuz Ekim,
Köyde bayram var.
On beş kız, yirmi
erkek kaydettim.
Tüm Anadolu'ya
selamları var.
Henüz kara tahtam
yok,
İlk harfleri
tanelerle yazdırttım.
Aydınlık A'dan
başlayacak
O. Köksal MEMİŞ
ÖĞRETMENİN VEDASI
Gidiyorum... Bir yanımda
emeklerim,
Bir yanımda uçsuz bucaksız
hayallerim.
Sizlerde yaşayacak onlar
şimdi.
Bir damla gözyaşına
kıyamadığım,
İçimin derdi, saçımın akı
çocuklar...
Yavrularım...Evlâtlarım,
Kınalı kuzularım,
Avucu reyhan kokulu küçük
dağlarım.
Kiminiz büyüdü, heybetiyle
Nam saldı, kâh korku yedi
âleme,
Hatta bana bile!...
Kiminiz kurudu, kara saban
arkasında
Ufalandı eller, parçalandı
yürekleriniz
Toprakla
beraber...Sevgisiz...
Kiminiz, daha çiçek açmadan
meyve verdiniz...
Bu ihtiyarın derdi nedir
bilir misiniz?
Dört adam,
Çıkacak mı benim dört
kolluyu taşıyan?...
Ve olacak mı acep öbür
tarafta
Yepyeni bir kara tahtam...
Benimle zamanı gelince
oynadın da hazla
Alışamadığım dört duvar
arasında ne işin vardı!
Hep benden önce oradaydın ne
yazın ne kışın vardı...
İlk harfler, heceler,
sözcükler derken
Ve o mabede seninle gelip
giderken
Tutuştu ellerimiz birleşti
gözlerimiz.
Karga seslerinin rüzgârlara
karıştığı bir son yazdı
Son göz göze gelişimizde...
Buruk tebessümlerinle beni
ağlatmıştın
ÖĞRETMENİM,CANIM....
Fatma AYDEMİR
ATATÜRK’TEN ANILAR
BEN ATATÜRK'ÜN ARKADAŞIYIM
"Ben
1920 yılında Ankara'da doğdum bütün
çocukluğumda bu kentte geçti.
Atatürk'te benim doğduğum yıllarda
Ankara'ya gelmişti. Biz çocukluktan
çıkmaya çabalar, büyürken,
Atatürk'te büyüyordu.Atatürk'ü
tanıdığımda sanıyorum ki 7-8
yaşlarındaydım. İstasyondan
Samanpazarı'na çıkan yokuşun
ortalarında, o zamanlar, Türk Ocağı
denilen mermer, görkemli bir yapı
yükseliyordu.
O günlerin Ankara'sında Atatürk
hemen, hemen haftanın birkaç gününde
gelir, bu yapının yükselişi ile
ilgilenirdi. Evimiz denizciler
caddesinde olduğundan, benim
yaşımdaki çocuklarda gider, bu
yapının kırık mermerlerinden birer
parça alır, gazoz kapağı oynardık.
Bu oyun gazoz kapaklarını bir
çemberin içine dizmek ve oradan bir
mermerle dışarı çıkarmak biçiminde
oynanırdı.
Mermer kırıklarını almaya
gittiğimizde çoğu zaman Atatürk'ü
görürdük. Otomobilin çevresinde
motosikletli polisleri, arabalara
binmiş yakınları ile Atatürk'ün
gelişi her zaman belli olurdu. Benim
yaşımdaki, mermer almaya gelmiş
çocuklarda yani bizlerde tek sıra
dizilir, Atatürk'ün önümüzden
geçmesini beklerdik. Bizi böyle
askermişçesine tek sıralı dizilmiş
gören Atatürk'te önümüzden geçerdi.
Artık öyle olmuştu ki biz de
Atatürk de birbirimizin tanışı
olmuştuk. Bazen önümüzden geçerken
kimimizin yanağından sıkar, saçını
okşar, kimimizin adını sorardı. Bu
tanışıklık,Türk Ocağı'nın yapımına
kadar aylarca yıllarca sürdü.Öyle
olmuştu ki, Atatürk çoğumuzun adını
unutmayacak kadar bizleri
tanımıştı.Tek sıra olduğumuzda, "
Nasılsın Mehmet? Nasılsın Ahmet?
Sınıfını geçtin mi? Kuş palazı
olduğunu duymuştum iyileştin mi? "
gibi sorular soracak kadar bizleri
tanır olmuştu.
İlkokulu bitirdik, ortaya
başladık. O zaman Ankara'da bir
ortaokulla bir lise vardı, ikisi de
bir arada öğrenim yapardı.Atatürk
Çankaya'da sıkıldığı zamanlar
okulumuza gelir, bazı sınavlara
girerdi. Sınavlarda sorular sorardı.
Lisede, sorulan sorulara iyi yanıt
verenleri Avrupa'ya okumaya
yolladığını duyardık. Bunları
duydukça da, "Ah, Atatürk bizim
sınavımıza da girse bizde sorulara
yanıt versek bizi de Avrupa'ya
gönderse....." diye özenirdik.
Benim sınavlarıma girmedi. Başka
arkadaşlarımın sınavlarına girdiğini
biliyorum. İçlerinde Avrupa'ya
gidenler de oldu.
Biraz daha büyüdük, izci olarak
Atatürk'ün önünden Cumhuriyet
bayramlarında geçtik. 19 Mayıs
törenlerinde önünde jimnastik
gösterileri yaptık. Adı sonradan
Türk Ocağı'ndan Halk Evi'ne çevrilen
yapıda verilen öğrenci temsillerinde
oyunlar oynadık. Bizleri de hep
gördü lisenin son sınıfında idim.
Bir öğleye doğru idi. Dersten çıkıp
bahçede oynarken Halk Evi'nin
tepesindeki bayrağın yarıya
indirilmiş olduğunu gördük. Okulu,
öğretmenleri , yöneticileri bir
hüzün kaplamıştı. "Ne oluyor?"
dememize kalmadı. Atatürk'ün öldüğü,
bayrağın onun için yarıya çekildiği
kara haberi kulaktan kulağa dolaştı.
Öğretmenlerimiz ne yapacaklarını,
bize ne diyeceklerini şaşırmışlardı.
"Hadi, bu gün okul kapalı..."
dediler. Evlerimize gittik.
Atatürk'ün İstanbul'da öldüğü
haberi bütün kente yayılmıştı. O
zamanlar Ankara Atatürk demekti.
Ankara başımıza çöker gibi oldu.
" O benim arkadaşımdı...." diye
hıçkıra, hıçkıra ağlamıştım.
Büyükler, " Nereden arkadaşın
oluyor? " diye sorduklarında:
" Mermer alırken, hep bizi sever
okşardı. " diyordum. Bundan olacak,
Atatürk'e hep çocukluk arkadaşım
gözüyle bakmışımdır.
Onun yüceliğini aradan çok yıllar
geçtikten sonra daha iyi anlıyorum.
Ama anlatabiliyor muyum?...."
ATATÜRK'ÜN
EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
Atatürk, büyük bir asker, büyük bir
devlet adamı ve diplomat olduğu
kadar, eğitim alanında da
milletimizin çağ değiştirmesini,
atılım yapmasını sağlayan büyük bir
önderdir. Atatürk'ün Millî Eğitim
konusuna gösterdi- ği ilgi ve bu
konuda ileri sürdüğü görüşler
incelendiği zaman, bu konuya adeta
bir eğitim düşünürü gibi eğildiği,
konunun bütün yönleriyle çok
yakından ilgilendiği, çevresine
Millî Eğitimin önemini anlatmak içni
her fırsatı değerlendirdiği, Millî
Eğitimde göz önünde tutulması
gerekli amaç ve ilkeleri açıklığa
kavuşturduğu görülür. Atatürk eğitim
alanındaki yenileşmenin önderidir.
Atatürk'ün gözünde, Türk Millî
Mücadelesi, sırf askerî mahiyette,
düşmanı vatan topraklarından kovmayı
tek amaç bilen bir hareket değildi.
Askerî alanda kazanılacak zafer,
millî kurtuluşun ilk şartı idi.
Fakat zaferden sonra yapılacak
işler, bağımsızlık savaşı kadar
önemliydi. Savaş sürerken bile,
Atatürk, savaş sonrasının
sorunlarına hazırlanıyor, bu arada
Millî Eğitim konusuna da eğiliyordu.
Bağımsızlık Savaşının en
bunalımlı günlerinde, düşman
kuvvetlerinin kesin sonuca ulaşmak
hayaliyle baskılarını arttırdıkları,
Ordumuzun Sakarya'ya kadar
çekilmesine yol açan
Kütahya-Eskişehir yöresindeki Yunan
saldırısının tehlikeli şekilde
geliştiği günlerde, 16 Temmuz
1921'de, Ankara'da "Maarif Kongresi"
(Millî Eğitim Kongresi)
toplanmıştır. Atatürk cephedeki
şartların ağırlığına rağmen, bu
Kongrenin ertelenmesine razı
olmamış, hattâ Kongrenin açış
konuşmasını kendisi yapmıştır.
Bu açış konuşmasında, -devam eden
savaşa ve bütün maddî imkânların
düşmanı vatanımızdan kovmak için
kullanılması zorunluluğuna rağmen-
"millî" ve "çağdaş" bir eğitimin
temellerinin atılmasını, yapılacak
işlerin sağlam bir programa
bağlanmasını istemiştir. Bu
konuşmasında:
"Yüzyıllarca süren derin idarî
ihmallerin devlet bünyesinde açtığı
yaraları iyileştirme yolunda
harcanacak çabaların en büyüğünü,
hiç şüphesiz, irfan (bilgi ve
kültür) yo/unda kullanmalıyız" diyen
Atatürk, acı bir gerçeğe parmak
basar:
"Şimdiye kadar izlenen öğretim ve
eğitim yöntemlerinin, milletimizin
gerileme tarihinde, en önemli etken
olduğu kanısındayım.
Ayrıntıları eğitim uzmanlarına
bırakmak istediğini belirterek, bazı
genel ilkelere değinen Atatürk, eski
devrin hurafelerinden, boş
inançlarından, Doğudan ve Batıdan
gelebilecek zararlı etkilerden uzak,
millî karakterimize ve tarihimize
uygun bir kültüre muhtaç olduğumuzu
vurgular. "Gelecekteki
kurtuluşumuzun büyük önderleri"
olarak selâmladığı öğretmenlere
duyduğu derin saygıyı dile getirir.
Çevresine inanç aşılar:
"Silahıyla olduğu gibi, dimağıyla da
mücadele zorunda olan milletimizin,
birincisinde gösterdiği kudreti
ikincisinde de göstereceğine asla
şüphem yoktur" der.
Atatürk'ün, yıllar sonra,
"Cumhurbaşkanı olmasa idiniz, ne
olmak isterdiniz?" sorusuna, "Millî
Eğitim Bakanı olarak eğitim davasına
hizmet etmek isterdim" diye cevap
vermesi bile, eğitimi millet
hayatında ne kadar önemli bir etken
olarak gördüğünün işaretidir.
Birinci Dünya Savaşının galibi
emperyalist ülkelere ve onların
âleti olarak vatanımıza saldıran
Yunanlılara karşı kazandığı zaferle,
Gazı Mustafa Kemal Paşa, yalnız
Türklüğün değil, Fas'tan
Endonezya'ya kadar bütün islâm
âleminin, bütün ezilen milletlerin
kahramanı olmuştu. Fakat, O, bir an
bile zafer sarhoşluğuna kapılmadı.
Çok iyi biliyordu ki -kültür, eğitim
ve iktisat zaferleri ile
tamamlanmadıkça- askerî zafer tek
başına millî kurtuluşu sağlamağa
yetmeyecektir. Düşmanın İzmir'de
denize dökülüşünden sadece bir buçuk
ay sonra, Bursa'da, kendisini
ziyarete gelen İstanbul
öğretmenlerine söylediği şu sözler,
O'nun, bu konuda ne kadar bilinçli
olduğunu gösterir: "
bugün eriştiğimiz noka gerçek
kurtuluş noktası değildir...
Kurtuluş cemiyetteki hastalığı
ortaya çıkarmak ve iyileştirmekle
elde edilir. Hastalığın tedavisi
ilim ve fennin gösterdiği yolla
olursa hasta kurtulur. Yoksa
hastalık müzminleşir ve tedavisi
imkansız hale gelir..."
Orduların yönetilmesinde nasıl
ilim ve fen rehber edinilerek zafere
ulaşılmış ise, "milletimizi
yetiştirmek için kaynak olan
okullarımızın ve yüksek öğretim
kurumlarımızın kuruluşunda da" ilim
ve fennin yol
-2-
gösterici olacağını belirten
Atatürk, her fırsatta öğretmenlere
şöyle sesleniyordu:
"Ordularımızın kazandığı zafer,
sizin ve sizin ordunuzun zaferi için
yalnız zemin hazırladı... Gerçek
zaferi siz kazanacak, siz
sürdüreceksiniz ve mutlaka başarıya
ulaşacaksınız".
Büyük Zafer'den az sonra, henüz
Cumhuriyet kurulmadan Kütahya'da,
"irfan ordusu" diye nitelendirdiği
öğretmenlere hitaben söylediği şu
sözler, bu kutsal mesleğin
mensuplarına verdiği büyük değeri
gösteriyordu:
"...Toplumumuzu hakikat hedefine,
mutluluk hedefine ulaştırmak için
iki orduya ihtiyaç vardır: Biri
vatanın hayatını kurtaran asker
ordusu, öteki milletin geleceğini
yoğuran irfan ordusu...
Asker ordusu, vatanı yok etmeğe
gelen düşmanı, vatanın harim-i
ismetinde (yabancıların giremiyeceği
temiz ve kutsal vatan topraklarında)
boğup mahvetti. Yalnız, işimiz bu
orduya sahip olmakla bitmiş, gayemiz
yalnız bu ordunun başarısıyla
gerçekleşmiş değildir. Bir millet
savaş meydanlarında ne kadar parlak
zaferler elde ederse etsin, o
zaferlerin kalıcı sonuçları ancak
irfan ordusu ile ayakta durabilir.
Bu ikinci ordu olmadan, birinci
ordunun hizmetleri ve kazandıkları
yok olur".
Eğitim milletlerin bağımsız
yaşayabilmeleri, kalkınıp
güçlenmeleri bakımından hayatî önem
taşır. Atatürk'e göre, "en önemli,
en esaslı nokta eğitim meselesidir".
Çünkü, "eğitim bir milleti ya hür,
bağımsız, şanlı, yüce bir toplum
halinde yaşatır, ya da bir milleti
esarete ve sefalete terkeder".
Atatürk, Millî Eğitime bir başka
açıdan da büyük önem vermiştir:
kurulan genç Cumhuriyet ve bu
Cumhuriyetin dayandığı temel
ilkeler, Türk inkılâbı, ancak
yetişecek güçlü; aydınlık kafalı,
sağlam karakterli yeni kuşaklarla
ayakta durabilirdi. Türk inkılâbını
ve Cumhuriyeti koruyacak kuşakları
yetiştirmenin yolu eğitimdi.
Ankara'da toplanan "Muallimler
Birliği" (Öğretmenler Birliği)
kongresinde, Atatürk eğitimin bu
görevini şu sözlerle ifade
etmiştir:"Sizin başarınız,
Cumhuriyetin başarısı olacaktır..
Hiç bir zaman hatırınızdan çıkmasın
ki. Cumhuriyet sizden ilmen, fennen,
bedenen kuvvetli ve yüksek
karakterli koruyucular ister".
Atatürk'e göre, eğitime ve
öğretmenlere düşen başka bir görev
de şudur: "millet olma" bilincini
geliştirmek, aynı millete mensup
olma duygusunu güçlendirmek, millî
beraberlik ve bütünlüğü pekiştirmek.
Bu konuda, Atatürk şöyle
diyor:"Öğretmenden, eğiticiden
mahrum bir millet henüz millet
namını almak yeteneğini
kazanamamıştır. Ona sı- radan bir
kütle denir, millet denemez. Bir
kütle millet olabilmek için mutlaka
eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır.
Onlardır ki bir toplumu gerçek
millet haline getirirler'".
Özetle, Atatürk'e göre,
kaynaşmış bir millet haline
gelmenin, çağdaşlaşmanın,
kalkınmanın, hür ve demokratik bir
toplum olabilmenin en etkili aracı
eğitimdi.
Prof. Dr. Turhan FEYZİOĞLU
Atatürk Araştırma Merkezi Üyesi
24 KASIM
ÖĞRETMENLER GÜNÜ
İnsan, dünyaya geldiğinde, daha
bebek iken gözlerini açar açmaz
çevresindekilerini hissetmeye
çalışır. Yemeği, içmeyi, emeklemeyi,
yürümeyi, koşmayı ve konuşmayı
öğrenir. Kendisini ve çevreyi
algılamaya çalışır. Tüm bunlara
karşın yine de yardıma muhtaçtır.
İnsanın yaşamdaki ilk
yardımcıları anne, baba, abla,
ağabey, nine ve dedesidir. Büyüyüp
gelişen çocuk bilgilenme sürecine
girer. Bu nedenle aile içi eğitim ve
öğretim yetersiz kalır. Çocuğun bu
döneminde ihtiyaç duyduğu bilgileri,
ancak okulda öğretmen klavuzluğuda
sistemli bir eğitimle olacağı ve
yönlendirileceği somut olarak ortaya
çıkmıştır.Okulun ve öğretmenin
devreye girmesiyle ailenin de bu
konuda sorunu çözülür.
Bir ulusun çağdaş ülkeler
düzeyine erişebilmesi; eğitim ve
öğretimin kaliteli ve bilimsel
yöntemlerle yürütülmesi ile ancak
mümkün olabilir.
Eğitim sorunlarını çözen uluslar;
kültür, sanat, bilim, teknoloji,
sosyo-ekonomik alanında da kalkınmış
ve ilerlemiştir. Eğitime gereken
önem ve ilgiyi göstermeyen uluslar,
başka ulusların kölesi olmaya
mahkumdurlar. Kalkınmanın temel
şartı eğitim ve öğretimdir.
Öğretmen; insanları eğitmeyi ve
öğretmeyi meslek edinen, eğitim
kurumlarında çocuk ve gençlerin
eğitim öğretimlerine rehberlik eden,
yön veren ve yaşam hazırlayan
kimsedir. Öğretmenler gününün amacı
öğretmenin toplumdaki yeri ve rolü
önemi ve değeri nedir, sorunlarını
belirlemek ve öğretmeni olması
gerekli yüce oruna oturtmaktır.
Öğretmenlerin kendi aralarında bağı
kuvvetlendirmek, öğrencileri ile
aralarındaki sevgi, saygı ve
dayanışmayı güçlendirmektir. Emekli
olan öğretmenleri saygıyla anmak ve
yeni atanmış öğretmenlere
mesleklerinin kutsal bilincine
varmalarını sağlamaktır. İşte,
Öğretmenler Günü, bu fedakar
öğretmenlerimizin kıymetini bir kez
daha düşünüp anlamamızı sağlayan
önemli bir gündür.
Öğretmenlerimize duyduğumuz
saygı, sevgi ve şükranlarımızı dile
getirmek için bu günü fırsat bilmeli
ve bu duygularla, onların ellerini
öpmeliyiz. Okulu bitirip hayata
atıldığımız zaman, bizi bu günlere
hazırlayan öğretmenlerimizi
hatırlamak, ziyaret etmek ya da bir
telefon, kart veya mektupla
hatırlarını sormak onlar için en
büyük ve en değerli armağan
olacaktır.
ÖĞRETMENLER GÜNÜ’NÜN
KISA TARİHÇESİ
Türkler, ilk önceleri Göktürk ve
Uygur alfabelerini kullanmışlardır.
8. Yüzyıldan itibaren, İslamiyetin
kabul edilmesiyle birlikte Uygur
alfabesi bırakılarak Arap alfabesine
geçilmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nı kazandıktan
sonra, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'i
kuran ulu önder Atatürk, askeri
ekonomik, sosyal ve kültürel
alanlarda birçok yeniliği
başlatmıştır. Bu yeniliklerden biri
de, 1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan
1353 sayılı kanunla, Arap alfabesi
yerine Latin alfabesinin kabulü
olmuştur.
Bu tarihten itibaren yeni harflerin
öğrenilmesi ve okur yazar sayısının
artırılması konusunda büyük bir
seferberlik başlatılmıştır.
24 Kasım 1928 tarihinde açılan,
Millet Mektepleri'nde, yaşlı, genç,
çocuk, kadın... herkese yeni
harflerle okuma yazma öğretilmiştir.
Millet Mektepleri'nin açılışı
ve Atatürk'ün Başöğretmenliği kabul
tarihi olan 24 Kasım günü, 1981
yılından beri Öğretmenler Günü
olarak kutlanmaktadır.
Bu yıl 24 Kasım’ı 25.kez öğretmenler
Günü olarak kutlamaktayız..
BİR
EMEKLİ ÖĞRETMENİN VEDA KONUŞMASI
Sevgili Çocuklarım! Benim İyi
Öğrencilerim,
Bu gün sizler yeni bir ders yılına
başlıyor, bense öğretmenliğimin 50.
yılını yaşıyorum. Büyük zaman
dilimlerinden bir yüzyılın yarısı.
Cumhuriyetimizin kurulduğu acı
günler içinden geldim. Mustafa Kemal
Gazi'nin, Atatürk'ün yolundan,
izinden geldim. Bu yapıya öğretmen
yönümle, yönetici yönümle, sanatçı
yönümle küçük taşlar koydum. Bunlar
arasında bilgi, düşünce duygu ve en
önemlisi inanç yapılarına harç
kattığım sizler de varsınız.
Üç yıldan beri aranızdayım. Şu anda
okuttuğum öğrencilerimle;
kendilerine sınıf dışı hocalık
ettiğim sizlerin karşısında nasıl
bir heyecanı taşımakta bulunduğumu
takdir edersiniz.
Sevgili çocuklarım,
Burası benim son okulum, sizler son
öğrencilerim, değerli hocalarınız da
son öretmen arkadaşlarımdır. Demek
istiyorum ki, 50 yılın özü, sonu hiç
unutulmayacak olanı sizlersiniz...
Anılarınız, hayalleriniz gözlerimden
ve yüreğimden hiç silinmeyecek!
Bilimde, sanatta, memleket kaderinde
söz sahibi, büyük hizmetler sahibi
binlerce öğrencimin heykelleşen son
görüntüleri, son kıymetli emanetleri
sizlersiniz. Sizleri son durağıma
kadar gönlümde taşıyacağım...
Benim yiğit,
Benim güzel,
Benim iyi öğrencilerim.
Bu, benim size son dersimdir. Müsade
ederseniz son dersimi de boş
geçirmeyeyim. Dersimizi boş
geçirmeyelim... Sizlerden 50 yıl
boyunca istediklerimi, her şeyin
üzerinde istediklerimi bir kere daha
tekrarlayalım, özetleyelim: Bu
vatanın, bu milletin çocuklarısınız.
Vatan, bu millet sizin oldukça siz
de varsınız, o yoksa sizler de
yoksunuz, Ona karşı mert, çalışkan
ve doğru olunuz... Çağımız bilgi
çağı, teknik çağı, yüksek kültürler
çağıdır. Öğrenimde amacınız sadece
bir yukarı sınıfa geçme değil,
sadece bir diplomaya sahip olma
değildir. Asıl amacınız geçerli,
etkili, faydalı ve sizi her
toplumda, her işte ön planda tutacak
üstün bir kültür ve yeteneğe sahip
bulunma olmalıdır. Ülkelerin nüfusu
arttıkça, ülkemizin nüfusu arttıkça
buna daha da çok ihtiyaç
duyulacaktır. Bunu da akıldan
çıkarmayınız..,
Okulunuzu, öğretmenlerinizi seviniz.
Büyük başarılarınız ancak bu el ve
gönül birliğinden doğar. Ailenizi
seviniz. Ailesiz mutlu olmak mümkün
değildir, Onların emeğini,
sevgisini, dileklerini iyi
değerlendiriniz, içinde doğup
büyüdüğünüz yuvayı hep sıcak
bulunuz, hep sıcak tutunuz, Sıcak
tutunuz ki, yakın gelecekteki
sizlerin yuvaları da sıcak ve mutlu
olsun. Aileler sağlam, yuvalar mutlu
olmazsa vatan zayıf düşer, millet
sevgi gücünü kaybeder.
Tanrı'nın size ve güzel yurdumuza
bağışladığı nimetlere şükürler olsun
deyiniz, Az bulursanız, bu
toprakları daha verimli, daha
sevimli yapmak için biraz da sizler
gayret gösteriniz, eksiğini
tamamlayınız. Yani sizlere de iş
düştüğünü biliniz. Yurdumuz buna her
yönden elverişli ye lâyıktır.
Böylece yaşamayı, tabiatı ve dünyayı
daha güzel ve daha sevimli
bulursunuz.
insanları, insanlığı seviniz. Dünya
artık çok küçülmüştür. En uzak
ülkeler bile birbirleriyle kapı
komşu gibi mesafeleri kısaltmışlar,
yakınlaşmışlar, Komşular dost
geçinmelidir. Birbirlerinin zararına
davranış içine girmedikçe
birbirlerinden sevgilerini
esirgememelidirler...
Sevgili öğrencilerim, Sevgili
arkadaşlarım.
Sevgili anne, baba ve kardeşler,
Sanıyorum ki, bana ayrılan beş
dakikalık son dersin, son dersimin
mânevi zili çalmak üzeredir.
Başarılarınız ve mutluluğunuz için
yüreğimin bütün cömertliğiyle
Tanrı'dan dileklerde bulunacağım. Bu
bir veda konuşmasıdır. Yollarımız
ayrılıyor demeye dilim varmıyor.
Yollarımız hiçbir zaman
ayrılmayacaktır. Çünkü hepimiz;
büyüğümüz, küçüğümüz Atatürk'ümüzün,
Ata'mızın yolundayız. Bıraktığımız
iz ve eserlerle bundan sonra da hep
beraber olacağız. Bizden
sonrakilerle de beraber olacağız.
Bir evin başka başka odalarında
gibi... Hepinizi bu duygu ve
düşünceler içinde sevgiyle
kucaklarım.
Coşkun ERTEPINAR
Milli Eğitim Dergisi
EĞİTİM - ÖĞRETİM VE
ÖĞRETMEN ÜZERİNE ÖZLÜ SÖZLER
***Bir millet irfan
ordusuna sahip olmadıkça, savaş
meydanlarında ne kadar parlak
zaferler elde ederse etsin, o
zaferlerin yaşayacak neticeleri
vermesi, ancak irfan ordusuyla
mümkündür.
(Atatürk)
*** Muallimler! Yeni
nesli, Cumhuriyetin fedakar muallim
ve mürebbilerini sizler
yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil
sizin eseriniz olacaktır.
(Atatürk)
***Dünyanın her
tarafında öğretmenler, insan
topluluğunun en fedakar ve muhterem
unsurlarıdır. (Atatürk)
***Milletleri
kurtaranlar yalnız ve ancak
öğretmenlerdir. Öğretmenden,
eğiticiden mahrum bur millet, henüz
bir millet adını alma yeteneğini
kazanamamıştır.
(Atatürk)
***Eğitimdir ki bir
milleti ya hür, bağımsız, şanlı,
yüksek bir topluluk halinde yaşatır;
ya da milleti esaret ve sefalete
terk eder.
(Atatürk)
*** Öğretmenler!
Cumhuriyet sizden, fikri hür,
vicdanı hür, irfanı hür nesiller
ister.
(Atatürk)
*** Bana bir harf
öğretenin kırk yıl kölesi olurum.
(Hz. Ali
*** Yeryüzünde
öğretmenlikten daha şerefli bir
meslek tanımıyorum.
(Diyojen)
***Dünyada
her şeye değer biçilebilir, ama
öğretmenin eserine değer biçilemez.
Çünkü, onun eseri her şeydir ve hem
de hiçbir şeydir.
(Socrates)
*** Öğretmen bir
kandile benzer, kendini tüketerek
başkalarına ışık verir.
(Atatürk)
*** En önemli ve
feyizli görevlerimiz, milli eğitim
işleridir. Milli eğitim işlerinde
mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir
milletin gerçek kurtuluşu ancak bu
suretle olur.
(Atatürk)
*** Bir milleti hür,
bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum
olarak yaşatan da, köleliğe,
yoksulluğa düşüren de eğitimdir.
(Atatürk)
** Yeter derecede
eğitime sahip olmalısın ki, çevrende
insanları gereğinden büyük
görmeyesin; fakat bilgeliği
sağlayacak kadar da eğitimin olmalı
ki, onları küçük görmeyesin.
(M.L. BOREN)
***Heykeltıraş
mermere ne ise; öğretmen de çocuğa
odur.
(Addison)
***Ülkemizi gerçek
hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak
için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri
vatanımızı kurtaran asker ordusu,
diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran
irfan ordusudur.
(Atatürk)
-2-
*** Öğretmenlik
mesleklerin en az kazanç getireni,
fakat insanı en çok
ödüllendirenidir.
(H.V. Dyke)
*** Dünyanın
her yerinde öğretmenler toplumun en
fedakâr ve en saygıdeğer
unsurlarıdır.
(Atatürk)
***Ordularımızın kazandığı zafer,
sizin eğitim ordularınızın kazandığı
için yol açtı.Gerçek zaferi
siz,öğretmenler kazanacaksınız. Bunu
başaracağınızdan kuşkum yoktur.
Sarsılmaz bir inançla ben ve
arkadaşlarım sizi gözeteceğiz...
Sizin karşılaştığınız tüm engelleri
kıracağız.
(Atatürk)
*** Bir topluluk ulus olabilmek
için mutlaka eğiticilere,
öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır
ki,toplumun gerçek bir ulus haline
getirirler.
(Atatürk
***Öğretmenlik Tanrı sanatıdır.
(Hz.Ali)
Sitemizden Bu Gün 30 ziyaretçi (33 klik) Yaparak FaydaLandı.® Edit ßy OgretmeninAdresi.Tr.gg
OgretmeninAdresi.Tr.gg